21 Haziran 2014 Cumartesi

Öz Çekemeyen Bukalemunun Hikayesi

Selamın aleyküm hacı. İyidir be aynı, sen ne yaptın? İş güç oğlum işte, hafta içleri bir yere çıkamıyorum ki. Dermanım olmuyor. Zaten çok paran olmadan bu şehirde gezmeye kalksan ne olacak? Anca turist gibi oraya buraya bakınırsın yürürken. Tabii lan, o bile para. Yine zam geldi zaten evet, aylık akbil ne kadar oldu acaba? Yaptırmıyorum ben artık. Biz de gezeriz bi' ara bu şehri be... Ama kaç senede bitiririz, bitirebilir miyiz, biz bitirmeye çalışırken o mu bizi bitirir bir şey diyemedim şu anda. Tamam tamam edebiyat yapmayacağım, söz. Sen de iki dakika laf cambazlığı yaptırmıyorsun be hacı, elim soğuyor seninle buluştuğumda.

Evet, evet onunla görüşmüş. İstanbul'a geldi o arkadaşı da sonunda. İstiklal'de gördüm, oturuyorlardı bir yerde. Hiç bulaşmadım hacı. Dedim şimdi gitsem yanlarına o muhabbet bitmez. Ben de sessizce uzadım. Eski arkadaş onlar. Birbirlerine benziyorlar gibi, bilmiyorum ki. Yok yok, o çocuk maymun iştahlı değil. Tuttuğunu kopardı lan. Hiç inanmadılar başta; işin gücün kurulu düzenin var, kaç yaşına geldin, neyin peşindesin otur oturduğun yerde diye. Ama şimdi görsen herkes havasını atıyor, seni de görecek miyiz ileride televizyonda muhabbetleri çekiyorlar buna. E baştan destek olsaydın o zaman... Ne bekliyorsun hacı, bizim toplumumuzun durumu bu. Önce eleştirir yapamazsın der. Sonra baktı vazgeçiremiyor, susar biraz. Bi' hata yapsın da tepesine çullanalım diye. En son çocuk mezun olunca, bir de işe falan girince edecek lafları kalmadı. Helal olsun lan çok zor iş başardın diyorlar. Biz inanmamıştık sağlam göt olduk diyecek halleri yok ya. Kendin yapmaya cesaret edemediğin işleri başkaları da yapsın istemiyorsun bu ülkede yaşıyorsan. Bulaşıcı muhtemelen. Amaan neyse işte. Onunla görüşmüşler. Şu Çengelköy'deki mekana mı gitsek lan? Çok tatlı yer heee. Selfie mi, tabii olm selfiesiz olur mu? Özçekim diye paylaşırız hem, Türkçeye sahip çıkıyoruz gibi olur. Ehehehe hadi o zaman, motor kalkmadan yetişelim, beklemeyelim on dakika boşu boşuna...

...

Deniz havası iyi geldi hee. Bak beş dakikada geçiyorsun karşıya ama iyi geliyor. Bu şehirde yaşayıp denizi göremeyenler var lan. Hayat çok garip. Biz de neleri görmüyoruz kim bilir ya... Kalabalığa çıkınca fark ediyorum kaçırdıklarımızı. Tamam tamam çay söyleyelim de, anlatırım gerisini...

Öyle işte. Buluşmuşlar falan, görüşmüyorlardı ne zamandır. Bir araya gelince dünyayı da kurtarır bunlar, kitap falan da konuşurlar. Yok öteki sağlam okur. Adam okumak zorunda olm zaten, başka türlü o okul biter miydi? Bizimki cacık. Bir okuyor iki dinleniyor. Mehter takımından beter... Ama bak onunla konuştuktan sonra benim yanıma geldiğinde iyi görünüyor hep. Hem geçmişini silmeye çalışıp hem de o günlerden bir şeyler saklıyor. Tabii silmeye çalışır olm. Çocukla az dalga geçmediler. Sesiyle sesiyle. Bu saçma koşturmaca olaylarına da o zamandan beri giresi vardı demek ki. Mis gibi diplomayı gömdü, kalktı geldi buralara. Şimdi ne işi gücü adam gibi düzgün gidiyor, ne de geri dönebiliyor. Tamam maymun iştahlı da, bir yere kadar geldikten sonra geri dönemezsin. Ailesinin yanına gitmiyor dediysek o kadar da değil. Görüşüyorlar telefonda onlar arayınca. Çaktırmamaya falan çalışıyor. İyiyim ben merak etmeyin ayakları. E neden kalkıp gelmiyorsun dediklerinde de mecburen anlatıyor. Şu zaman düzelecek bu zaman çözülecek... Olm bırakamaz artık. Sana gelse biri “senin için şöyle böyle diyorlar” imasında bulunsa ağzının ortasına çakarsın değil mi? Bizimki onu da yapamıyor. Memleket de Bursa zaten. Eheheheee, lan tamam benim de Bursa da sikerim tahtakaleni. İşte bununla bayağı dalga geçen oldu sanırım. Belki de bu öyle düşündü orasını da tam kestiremiyorum. Ama o zamanlardan kurulmuş. “Gösteririm ben size” diye. Kime neyi gösterecekse? Aklınca “bakın aslında ben sizin dediğiniz gibi değilim” tezini ispatlamış olacak. Lan böyle bir şey varsa vardır yoksa yoktur. Bilirsin yani... Ama bunun kafa nasıl karıştıysa tüm hayatının akışını bir taşak geçilme olayı yüzünden değiştirdi. Şimdi de boktan bi hayatı var işte. Hacı o işleri başarmak kolay mı amk? Kaç sene emek veriyor insanlar da ancak bir yerlere geliyorlar. Bizimki kestirmeden zıplayacak. Çok kurnaz ya! Gerçi kestirmeden köşeyi dönmek istemeyen mi kaldı lan? İddiaydı lotoydu derken sağa sola yatırdığımız paranın haddi hesabı yok. 3 tutturmakla olmaz hacı. Köşeyi dönmek diyorum. Biz banka soyacak adam da değiliz ki. Artık mobesesi var, güvenlik kamerası var. Yakalıyorlar. Hem çalıp hem de yakalandığını düşünsene bir de... Günahına değmez lan. Gerek yok...

Öyle işte hacı işi gücü böyle. Ankara'da fena kazanmıyordu aslında. Kalsa kalırdı. Bir yerlere girse tutunurdu. Çevresi de vardı heee. Bakma tanımadığı biriyle konuşurken sen de bunu tanıyamazsın. Bukalemun gibidir. Bir efendi bir efendi. Zannedersin çocukluğuna dönmüş. Ya bırak sünepe yavşak. Gerektiği zaman yapıyordur belki hacı doğru söylüyorsun da bana samimi gelmiyor. İnsanları kandırıyormuşsun gibi. Ne o öyle iki karakter aynı bedende. Gerçi onda karakter de çok heee. Dengesiz. Dengesiz de değil aslında. Ortamlara çok iyi uyum sağlar. Namaz niyaz muhabbeti yapar muhafazakarla, alkol muhabbetlerini bilir gerektiğinde o olaylara girer. İş konuşurken zannedersin girişim dehası amk. Ne yaptın diye sor da görürsün belki öyle midir değil midir... Küfrettireceksin beni durduk yerde amk...


Yağmur başladı lan. İçeride de yer yok. Lan kırk yılda bir keyif yapacağız şurada, onda da Mikail'le ters düşüyoruz. Gel hadi şu içeride dinmesini bekleyelim de, sonra çıkarız yine belki. Saçımız bozulmasın...

13 Haziran 2014 Cuma

Jöle Kutusundan Hikaye



"Kahveler de kralmış. Hacı küçücük dükkan, iki dakikada getirdi. Nasıl her seferinde tutturuyor böyle? Utanmasam soracağım adama bana da öğret diyeceğim ama hem “4 Liranın hesabını yapma da gel içiver onu da öğrenme” diyecek diye korkuyorum hem de iyi oluyor be oğlum bi' yandan içimiz açılıyor, bi' yandan da gezmiş oluyoruz.

Dur lan bi' kahve sigara keyfi yapayım, anlatacağım sonra. Ben sana bir şey diyeyim mi? Bu adam ikiyüzlü. Çok gördüm de ondan böyle diyorum oğlum. Dedim ya ucuz dürüstlük meraklısı. Şimdi onu da anlatamam uğraştırma. Zaten toplayamıyorum kafamı. Kırk yılda bir görüşüyoruz neredeyse oğlum, her konuştuğumuzu aklımda nasıl tutayım? Seninle değil lan onunla. Zaten sürekli görüşülecek adam değil. Kafa siker. Dert anlatma meraklısı. Başımıza filozof kesilecek. Hayır böyle konuları konuşacaksan biraz alt yapın olur o zaman konuşursun, konuşuruz. Bunda öyle bi' durum da yok. Anca ucundan kenarından. Dedim ya olm Sofi'yle olacak işler değil bunlar. Ama onda da bi konuyu enine boyuna öğrenecek irade yok. İstikrar mıydı lan yoksa ne deniyordu ona? Neyse anladın sen beni. Maymun iştahlı işte, özetle.

Muhafazakar bi' ailesi var bunun. Annesi falan beş vakit namazında. Baba tarafı da Bulgaristan'da İmamoğlu diye anılırmış. Yedi kuşak hafız, köyün imamı falan. Bak sakın söyleme bunları ona da gelip bir de önüne gelene anlatıyor musun demesin. Çekemem. Neyse. Namaz falan kılardı bi' aralar. Cemaat olaylarına falan da girdi. Bir gaza geldi görmen lazım. Ama anca oturup hocalarını dinliyor. Açık iki kitaptan bakmak yok. Ne nedir dur okuyayım öğreneyim diye. Gerçi toplumun genel sorunu, bi' ona ait değil günahını almamak lazım. Ama işte gerçek bu hacı dayı. Sonraları koptu zaten. Eee, bi' koltukta iki karpuz taşınmaz. Hem gezeceksin karı-kız ortamlarında dolanacaksın, hem namaz niyaz. İkisinden biri gidiyor. Bunda da çoğu örnekte olduğu gibi namaz niyaz gitti. Hatunun birine kapıldı. Kapıldı dediysem de hırs yaptı işte. Tavlayacağım diye. Yalnız kızı görsen efsane hatun. Tavlayabilseydi önümü iliklerdim. Tavlayabildi mi? Lan nereye tavlıyor. Barzonun tekiydi bilmiyor musun? Kafada bi' ton jöle, üstü başı eğreti duruyor. Sırf eğlenceli görünmekle, piyasa yapmakla, çok insan tanımakla olur mu bu işler? Hamurunda yok oğlum. Peşinde koştu durdu. Hatun da bunu fena süründürdü ama. Gerçi bi' arkadaşı vardı o zamanlar. O gazlamasaydı kabullenip o işten de elini ayağını çekerdi ama dedim ya o gazladıkça hırs yaptı. Hırs yaptıkça iyice sıvadı. Baktı olmuyor 'seviyorum ben seni' falan demiş hatuna. Lan sen kimsin sevgi ne demek biliyor musun diyeni yok ki... Ben ne söyleyeceğim oğlum, herkes yaşayarak öğrenir hayatı. Hem ne sen ne ben, hiçbirimiz hiç kimseyi değiştiremeyiz. Bi' arkadaş söylemişti. Çok hoşuma gitti bu laf. Çok düşünmedim üzerine ama doğru gibi lan. Öyle işte. Uzun uzun uğraştı, rezil etti kendini eşine dostuna. Hatta bak ne geldi aklıma: Yurt dışına çıkacaktı bu o yakın arkadaşıyla. Work and Travel'a gideceklerdi. Uğurlamaya gelen arkadaşları arasında bu peşinden koştuğu kız da var. Gitti deli gibi sarıldı falan buna. Millet acıyarak bakıyor farkında değil. Üzüldüm tabii oğlum bi' yandan da. Belki de acıdım bilmiyorum. Çapından büyük işlere kalkışırsan olacağı bu. Kendini çok yakışıklı zannediyordu, boyunun ölçüsünü aldı. Lan ne kıskanacağım tamam eli yüzü düzgün de bu işler onunla bitmiyor. O hatun buna o zamanlar bir iki gömlek fazlaydı. Gitti Amerika'ya, kız ne aradı ne sordu. Bu aradı bir iki kere. Doğum gününde falan. Piknikteymiş kız arkadaşlarıyla, nasıl şaşırmış sesini duyunca biliyor musun? Kurtuldum sanıyor ya... Allah düşmanımın başına vermesin ya, cidden çok tatsız olay. Neyse bu oralarda biraz biraz anlar gibi oldu ekmek çıkmayacağını. Dönünce de bi-iki görüştüler. Baktı kız bunu hala oyalıyor, rest çekti. Ahahahaha, sorma lan bildiğin ya benimle ol ya da bitsin bu iş falan demiş işte. Kız da ses etmeyince aramamış bir daha. Sonra tabii kızı yolda biriyle görünce aklı başına geldi ama iş işten geçti. Üniversitenin ilk senesini o kızın peşinde koşarken piç etti. Bilmem, belki de iyi olmuştur. O kız olmasa ne boklara bulaşacaktı kim bilir. Durum bu yani, böyle başlayınca da gerisi pek sağlıklı olmadı. Diğer bütün ilişkileri de saçma sapan oldu. Şimdilerde var mı biri bilmiyorum. Sorarım buluşunca unutmazsam. İnsan ilişkileri de kötüydü ki olm zaten. Çok insan hiç insan derler. Hee bu lafı da seviyorum, hatunlarla konuşurken falan etkileyici oluyor, kullan sen de.


Kahveler güzeldi hacı. Sağ ol, tek başıma olsam gelmeye üşenirdim ben. Hadi kalkalım artık. Oturacak yer bulduk diye bokunu çıkarmayalım. Hem işe gideceğim zaten, geç kalmayayım..."

Kahvemin Kâhyasının Hikayesi



"Hacı akşam da çok fena sızmışım heee. Lafın ortasında bayılıp kalmışım lan. Tam bir şey sordum sonra horlamaya mı başladım? Ahahaha abartma lan harbi mi? Hacı ne yapayım ben de böyleyim işte idare et. Allah'tan sabah ayran-soda içtim de kendime geldim. Sağ ol vallahi. Kafam ağrıyor hala ama toparlarım. Sen de amma meraklı çıktın hee anlat da anlat. Başka işimiz yok mu oğlum anlatıyoruz işte yavaş yavaş.

Sevgi meselesi mi? Heee ulan dizi izlemekten kafayı kırdın herifin bu kadar derdini anlattık oraya mı takıldın? He he hee, neyse... Anlatırız. Çay koy hele. Ya da yok be koyma, şu İstiklal'deki afili kahveciye gidelim. Şu gurmenin tavsiye ettiği. Hem ucuz hem havamız olur hacı gel gel. Akbille git gel 2 basım işte. Aylık değilse dönüşü ucuza bile getiririz. Bak ona gel desen gelir mesela. Kendi canı çekse kalkıp gitmez. Mal çünkü, ne bileyim ben? Başkasının keyfine koşar, kendi keyfini umursamaz. Yani ilk bakışta. Yakından bakınca az keyif pezevengi değildir de işte. Allah herkese imkan vermiyor. Ona da bozulur diye vermedi belki de. Kime mi bozulur? Kendin çarpılacaksın beni de yanında götüreceksin git az ötede et böyle lafları...

Lan oğlum tamam önüne bak biraz, İstanbul burası, her yer böyle kadınlarla dolu. Rezil edeceksin bizi.
Heh geldik mi? Dur ben sigara alayım şuradan. Kahvenin yanında gittiği gibi hiçbir yerde gitmiyor lanet. Tamam oğlum dalga geçme bazen özeniyorum cümle içinde kullanıyorum ne var? Dışarıda yapmam merak etme rezil olmazsın. Hadi hadi hızlı, Emel'i kaçıracağız bak..."


Kıyam - Kerrat Cetvelinin Hikayesi



"Tamam tamam geldim hacı. Rakı içince mesele ayağa kalkmak. Oturduğu yerden herkes içer rakıyı. Ayağa kalkınca görürsün ebenin... hörekesini. Kör tekesi miydi lan yoksa? Şu lafları da kullanıyorum kullanıyorum hiçbirinin anlamını bilmediğimi fark ediyorum sonra. Kafam güzel olduğu için değil olm ayık olsam da hatırlayamazdım bunu. Neyse neyse... Ayakta durmak güç ister, ben o işlerin adamı değilim. Ayakta kalmaya çalışmak belki ama, ayakta durmak zor. Baksana sürekli dedikodu yapıyorum zaten. Ne var lan sormasaydın sen de? Anlatasım varmış amına koyayım...

Kimi ne kadar seveceğini bile bilmez o avanak. Sevmeyi bile bilmiyor ki. Menfaat düşkünü bi' kere. İşine gelene 'seviyorum' diyor hırs için bile olsa. İşine gelmeyince dut yemiş bülbüle dönüyor. Evet evet gelmiyor Bursa'ya bayağıdır. Bu aralar istese de gelemez. Ama istese arar. Neden aramıyor? Söyle oğlum hadi beni arıyor tamam, seni neden aramıyor? Lafa baksan 'hayırsızın biriyim ben' der. 'Beni böyle kabul edin' der sıyrılır işin içinden. Lan mesele öyle ucuz dürüstlük yapmak değil ki... Delikanlıysa olmak istediği insan gibi davransın. Yapamaaaaz. Ya-pa-maz. İki kere iki dört oğlum. Biliyorum da konuşuyorum.


..."

Paylaş Butonuyla Arası Bozuk Hikaye



"İnsanların beğeneceği biri gibi olmaya çalışıp duruyor işte oğlum anlasana... Sosyal medyada falan neler yaptı... Neden? Beğenilmek için... Ergenliği çok kötüydü diyorum oğlum sana. Adam geçmişinden neden kurtulmaya çalışıp duruyor sanıyorsun. Yaaa şimdi şimdi ayıktın olaylara değil mi? Bi' insan neden beğenilmek ister sürekli? Beğenilmediğini düşündüğü için. Öz güven kazanılan bir şey mi bilmiyorum ama kaybedilince tedavisi pek kolay olmayan bir şey... Gerçekten ne istediğini bilmiyor. Hayatta tutunacak bir dala ihtiyacı var... Bulamıyor da... Her elini attığından sıkılıyor. Sıkılmıyor da aslında. Beceremediğini bırakmak istiyor, cesareti yok. Başarısız olacağını düşünmeye başladığında kendine yeni bir macera aramaya koyuluyor. Neden? Neden her şeyden biraz yapmak ister insan da herhangi 'bir' şeyi çok iyi yapmak istemez? Her şeyi azar azar, yeteri kadar yapmak kolay da ondan. Oysa 'bir' şeyi çok iyi yapmak öyle kolay değil. Emek ister. Maymun iştahlı birinin altından kalkabileceği halt değil. Yaa bu işler böyle işte. Hiç bilmezdin değil mi? Öğrenince üzülüyor insan tabii. O da üzüldü öğrenince, yani kendisini tanımaya başladığında demek istiyorum. İtiraflar arasında en zoru kendine yaptığındır. Hırpalar adamı. Öyle elini kolunu sallayarak gidemezsin. Gözünü kapatınca ortadan kaybolmaz. Yoksayamazsın. Bak onu da bırakmadı işte. Hem öğrenmeye çalışıyor hem de öğrendiklerinden ürküyor. Halbuki belki anlamaya çalışsa başına bunlar gelmezdi. Bazı bazı her duyduğuna inanmıyor o kadar. İçmeyelim dedim sana rakı, rakı içen adam değilim ben. İçemiyorum işte bak. Dudaklarım falan hep uyuştu... Dur bi' işeyeyim de geleyim. Bayılmadıysam devam ederiz.

......."

9 Ocak 2013 Çarşamba

Depozitosuz Hikaye


"...Yahu bırak şunu...Hiç yüzleşemedi kendiyle. Ne o kadar aklı vardı garibimin ne de cesareti...Kaybolmuştu. Kendini ararken kendi içinde kaybolmuştu işte. Caka satmayı becerebildiği zamanlar unutuyordu bütün kederini. Ama onu da uzun süre yapamıyordu ki. Ahmak herif, şunun eşine dostuna yaranmak için çocukluğundan beri düştüğü hallere bak... Dur dur böyle çok kopuk kopuk olacak, bir halt anlamayacaksın. Hazır bira da varken anlatayım. Bak rakı olsa anlatamazdım. O tarz fiyakalı ağabeylerimizden değilim ben, biliyorsun.
Neyse, çocukluğundan beri tanırım bu sünepeyi ben. Mahalleden arkadaşım. Bakma böyle konuştuğuma, burada olsa yüzüne de söylerim. İçim rahat. Eskiden sessiz sakin biriydi, kimsenin tavuğuna kışt demezdi. Büyüdükçe saçmalamaya başladı sanırım. İlkokuldayken anlaşılmaz böyle arazlar, insan arasına karışmaya başladıkça belli eder kendini. Gerçi bu o zamanlardan değişikti, ne bileyim, yakından baksan anlardın işte. Pek yakından bakanı da yoktu ya...Benimle oturmayı severdi, kim olduğunu sormazdım ona, nereden geldiğini sormazdım. Evimize davet etmezdim, o da beni davet etmek zorunda hissetmesin diye. Kaldırım taşlarında gazoz kapağı oynardık kimileyin, kimileyin mahallenin açık camlarından içeri yumurta atıp kaçardık akşamları. Sorma sorma, yapılacak iş değildi de işte...Onun fikri değildi zaten, ondan pek böyle sıra dışı fikirler çıkmazdı.
Yalan söylemeyi küçücük bir çocukken öğrenmek zorunda olmasaydı dürüst biri de olabilirdi. Buna, hala çalışıyor. Doğrunun saklanması gereken, utanılacak bir sır olduğunu öğretseydi annen, anlardın. Bira var değil mi? Heh,  ne diyorduk, kaçtı sonra ailesinden zaten. Bir şeylerin ters gitmesinin faturasını ailesine kesmeye çalıştı, onu da beceremedi. Hep arar sorar, gelir bazen birkaç gün. Öyle hayalet gibi. Taşındılar zaten o eski mahalleden, taşınmak da iyi gelmedi gerçi. Birkaç yılda bir bütün çevresini değiştirir, her seferinde pişman olur, her seferinde tekrar kaçar insanlardan. Bir tek beni aramayı sürdürüyor. Yaa, ne demezsin, büyük gurur kaynağı benim için...Öf be, bak yine arıyor, gitmezsem olmaz şimdi, sonra anlatırım ben sana gerisini. Zaten ne malzemeler verecek yine kim bilir? Hahahaha, dikkat et kendine, benim şu kalan birayı da içiver. Ziyan olmasın."

26 Mart 2012 Pazartesi

Ne zaman?

İnsan ne zaman kaybetti şeffaflığını? İçindeki çocuğu ne zaman gömdü karanlığa…Önce tertemiz geldi dünyaya, sonra yarışır gibi kirlenmeye çalıştı. Her denemede üzüldü biraz daha, başlarda umursamadı ama. Ta ki dönüp başladığı yere bakana dek…Son haline öyle kızdı ki üstündeki kirleri söküp atamayınca. Güneş ışığını görmez oldu içerideki ufaklık. Zavallı… Memnun değildi halinden; değişmek, düzelmek, iyileşmek istiyordu şimdi. Büyüdükçe zorlaştı dürüst olmak, ağlamayı unutmak acı verdi hep. Aynaya bakınca gözlerindeki çığlığını gördü küçük misafirinin, dışarı çıkmak ister gibi haykırışını. Bir gün ona dönüp dönemeyeceğini bilemeden bir nefes daha çekti sigarasından, sonra parmaklarını kütletti ve maskesini taktı. Mutluymuş gibi yaptı ve susmaya devam etti. Susmak iyi geliyor zannediyordu, öyle inandırmıştı kendini. Derisindeki yara izlerini umursamadan böyle devam etmesi gerektiğini düşündü, geçiştirdi iyimser fısıldamaları. Gittikçe kararan ruhunu unuttu tekrar ve şeffaflığını. Bir gün geri dönecekti, peki ne zaman?